Kısa Yaz Tatiline Girerken

Kanbilim sitesi kurulalı yaklaşık 4.5 ay oldu. Çalışma arkadaşım Aykut Köroğlu zaman zaman istatistikleri inceleyerek her geçen gün tıklayan sayısının ve sitede kalma sürelerinin arttığını haber veriyor. Sevinmemek elde değil… Gene de bu 4.5 ayın kısa bir muhasebesini yapma gereğini duyuyoruz.

Ana Sayfa’daki “Hoşgeldiniz” yazısına yeniden göz atılacak olunursa, ana çıkış noktamızın öncelikle hematolog olmayan hekimleri, laboratuvar görevlilerini, hasta ve yakınlarını kan ve hastalıkları konusunda bilgilendirmek olduğu kolaylıkla anlaşılır. Ne var ki, bize gelen övgülü e-postalardan sezinliyoruz ki, izleyicilerimizin çoğunluğunu genç hematologlar ya da hematoloji ihtisasına yeni başlamış uzman hekimler oluşturuyor. En çok izlenen konuların başında olgu sunumları, elektronik kan sayımı, anemili hastaya ilk yaklaşım ve kan atlası geliyor. Hele olgu sunumlarına daha sık yer verilmesi isteği, emin olunuz, bizleri şaşırtıyor. En az tıklanan ise, ne yazık ki, hazırlanması için en çok emek verdiğimiz Türk hematoloji tarihinden biyografiler bölümü…

Bizce bu veriler şu iki gerçeği aydınlatıyor: 1) İster tıp öğrencisi, ister uzmanlık öğrencisi düzeyinde olsun, hematoloji eğitimimizde aksaklıklar olduğu kesindir. 2) Günümüz gençleri geçmişine, öz tarihine ilgisizdir. İkincinin çoğu kişilerin bir hastalığı olduğunu biliyoruz. Birinciyi biraz irdeleyelim…

Çoğu fakültemizde öğrencilere temel pratik hematoloji ve konsültasyon hematolojisinden daha çok onkolojik hematoloji eğitimi verilir. Hematoloji servislerinde yataklar yüzde yüze yakın oranda habis kan hastalıkları olguları ile doludur. Curriculum (müfredat programlarına) göz attığınızda, meslek yaşamlarında sık karşılaşacakları pratik konular (örneğin çevre kanı yaymalarının incelenmesi, ayrıntılı demir tedavisi, antikoagülan tedavi) yerine kuramsal bilgilerin ağırlıkta olduğunu fark edersiniz.

Bildiğiniz gibi, bugün klinik hematoloji ikiye ayrılmıştır: Selim (benign) hematoloji ve habis (malign, malignant) hematoloji. (Türkçe konusunda anket yapan THD’nin sevgili yöneticileri kusurumu bağışlasınlar. “Kötücül” ve “malign” yerine “habis”i yeğliyorum). Bize göre, pratisyen hekimlerin, aile hekimlerinin, hatta genel iç hastalıkları uzmanlarının çok iyi bilmeleri gereken selim hematoloji bölümüdür. Habis hematoloji olgularına tanısal yaklaşımın ana ilkelerini öğrenmeleri bence yeterlidir. Çünkü, bu hastalar, eninde sonunda hematoloji servisleri ya da merkezlerinde tedavi edileceklerdir.

Yıllardır, “hematolog olmayanlar için hematoloji” dediğimizde işte bu selim hematolojiyi amaçlamaya çalıştık. Bu nedenledir ki, 2000 yılında THD’nin ilk basamak kursunu başlattık. Ve gene aynı nedenlerle bu siteyi açmayı tasarladık. Ancak görüyoruz ki, bugüne dek ele aldığımız konular üçüncü basamak yolundaki genç arkadaşlarımızın da yakın ilgisini çekiyor.

Tıp Fakültelerindeki hematoloji ile ilgili öğretim ve eğitim sorunları, kanımızca öğrencilere yönelik ders kitapları için de geçerlidir. Bu tür kitapların çoğunu karıştırdığınızda –tabii istisnalar her zaman vardır – çeviri kokusu alırsınız. Özlü ve öğretici (didaktik) bir anlatımla yazılmadıklarından, gerekli yerlerde önemli noktalar vurgulanmadığından, öğrenci ayrıntılar içinde kaybolmaktan kurtulamaz. Görsel araçlardan çok seyrek yararlanılır. Sayfalar geçer, öğrenimi kolaylaştıracak bir resime, grafiğe, tabloya rastlayamazsınız. Belleğinize kolayca yerleşebilecek özet kutucuklarını ya da algoritmaları boşuna ararsınız. Kimi kez, paragraflarla bile bölünmemiş sayfalar dolusu satır birbirini izler durur. Somut bir örnek sunmak istiyoruz.

Birkaç ay önce ay önce, tesadüfen elimize, “Klinik Hematoloji”adlı, bir ders kitabı geçti. İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyeleri tarafından hazırlanmış, 2003 yılında basılmış. Fakülte Dekanı önsözünde “…hazırlanmasında sonsuz emekleri, üstün ve titiz çalışmaları için başta çok değerli hocalarım, dostlarım ve büyük bilim insanları olan …’a teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.” diyor.

Öncelikle, kitabın en büyük eksiği bir editörünün olmaması. Siz hiç Batı’da editörsüz, hatta editörlersiz, hazırlanmış bu türde bir kitap gördünüz mü? Bir editör olmalı, o bütün bölümleri okumalı, yazarları uyararak düzeltmeler yapmalıydı. Editör bulunmadığı gibi, yazarların da birbirlerinin yazdıklarından habersiz oldukları anlaşılıyor. Kitapta iyi bölümlerin yanında çok kötü bölümler de var.

“Kronik hastalık anemisi” bölümü ne denli dikkatli okunursa okunsun, anlaşılır gibi değil. “Demir eksikliği anemisi” bölümü de açık seçik olmaktan son derecede uzak. Ayrıca vahim yanlışlar içeriyor. Demir eksikliği anemisinde mikrositoz için bakınız ne deniyor (s. 54): “Mikrositler; normal büyüklükteki eritrositlerin parçalanması sonrası ortaya çıkmaktadır.” Bir “lahavle” çektikten sonra Tablo 4.1 (Vücutta Demir Dağılımı)’na göz atıyoruz. Miktarlar belirtilmemiş. Öğrenci bu tablodan depo demirinin, HBG demirinin ne kadar olduğu konusunda bilgi edinemiyor.

Hem oluşturulması dolayısı ile hücre içi hem miktarı tam bilinmeyen bir mekanizma ile negatif feedback etkisi ile yönlendirilmektedir (Tablo 4.4)” tümcesini çözebilmek için Tablo 4.4’ü arıyoruz. Tablo 4.4 yok!.. “Dört yok, öyleyse dört, üç olmalı” diyerek Tablo 4.3’e yöneliyoruz. Orada gördüğümüz bir tümce bizi adeta sersemletiyor: “Eritroid seriye özgü ALA sentaze enziminin eritroid seriye özgü transaksiyon gösteren faktörler doğrultusunda transkripsiyonal kontrolü…” Tek anladığımız; bu yazar, yazdıklarını diyemeyeceğim, çevirdiklerini basımevine vermeden önce bir kez daha okumak zahmetine katlanamadığı gibi, kendisinden daha kıdemli ya da yaşıtı öğretim üyelerinden birine okutmayı da aklına getirememiş.

Muayenehanemde thalassemia minor’ lu hastalar eksik olmuyor. Kendilerine “Türkiye’de  her 100 kişiden yaklaşık 2′ si sizin gibi taşıyıcı” dediğimde şaşırıyorlar. Gençleri ve yakınlarını evlenmeden önce ne yapmaları gerektiği ve prenatal tanı konusunda bilgilendiriyorum. Toplumumuzu yakından ilgilendiren bu konuların öğrencilere nasıl aktarıldığını merak ediyor, 406 sayfalık kitabın “Hemolitik anemiler (s 87-152) bölümünü incelemeye başlıyoruz.

Oldukça seyrek karşılaşılan “Durağan olmayan hemoglobinler”, “Oksijene ilgisi değişmiş anormal hemoglobinler” bölümleri her biri ikişer sayfa. Buna karşılık Türkiye nüfusunun % 2’sini ilgilendiren “beta-thalassemia minor” ise tam tamına yarım sayfa (s. 143)… Satırları didikliyoruz. Ülkemizdeki sıklık oranını arıyoruz. Yok!..Yazılmamış!.. Çeviri olduğu izlenimi veren “…Akdeniz ülkeleri, Kuzey ve Batı Afrika’dan Orta Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerini içine alan bir kuşak tarzında yayılma gösterir.” tümcesinin (s 138) ardından, Türkiye’den ve Türkiye’nin değişik bölgelerindeki, hatta Kıbrıs Türklerindeki sıklıktan söz edilmesi gerekmez miydi? Thalassemia Dernekleri ve Sağlık Bakanlığının rehber kitapçıklarında ayrıntılı olarak bulunan basit bilgiler ve kalıtsal geçiş şekillerini gösteren şematik resimler bu öğrenci kitabında yer almamalı mıydı? Öğretim açısından ne kadar hazin bir durum!… Birkaç satırlık “Beta-Thalassemianın Önlenmesi” paragrafını da, Türkiye’deki prenatal tanı merkezlerini ve koriyon villus DNA incelemesinin gebeliğin kaçıncı haftasına kadar yapılabileceğini öğrenemeden, düş kırıklığı ile terkediyoruz.

Sevgili Kanbilim.com izleyicileri! Biliniz ki, tıp öğrencisine yönelik bu ders kitabında eleştirdiğimiz bölümlerin yazarları, dersliklerde öğretici dersler de anlatamazlar ve bilimsel toplantılarda, özenle hazırlanmış öğretici slaydlarla iyi sunumlar da yapamazlar.

Sitemiz kurulduktan sonra elimize geçen bu kitap, neden genç arkadaşlarımızın övgülerini kazandığımızı da açıklığa kavuşturuyor. Prof. Dr. Tiraje Celkan’ın e-postasından bir satır aktarmak isteriz: “….özellikle olgular bölümü çok zevk alarak okuduğum bir bölüm. Yılların tecrübesini bizlerle paylaştığınız için teşekkürler.”

Başta Sayın Celkan olmak üzere, tüm destekleyicilerimize bizden de sonsuz teşekkürler. Kısa bir tatilden sonra buluşmak umuduyla…

Dr. Yücel Tangün 21 Haziran 2007

Bu yazı Dinozorun Penceresi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.