Prof Dr Friedrich Reimann

Prof. Dr. Fritz Reimann

Türk Hematoloji Derneği’nin kurucu üyelerinden Prof. Dr. Friedrich Reimann 1897’de Bohemya’nın küçük bir kentinde (Wichstadel) doğdu. Hekim olan babası kentin halk sağlığı müdürü idi. Ailesi onun da hekim olmasını arzuluyordu. Oysa o felsefeye meraklı idi. Önce fizik ve felsefe, ardından tıp okudu. Prag Üniversitesinden mezun oldu.

Aynı üniversitede çalışmaya devam ederek hocası P. Kaznelson’un etkisiyle hematoloji ve röntgenolojiye ilgi duydu. Araştırıcılık aşkının doğmasında Kaznelson’un büyük rolü olduğunu bizzat kendisinden dinlemişimdir. Prag üniversitesinde profesörlüğe kadar yükseldi. Almanların Çekoslovakyayı işgalinin arifesine kadar bu görevde kaldı (1940).

Burada Kaznelson’un  İTP tarihinde önemli bir yere sahip olduğunu belirtmemiz gerekir. 1933 Üniversite Reformundan sonra Türk tıbbının gelişmesinde önemli rol oynamış olan Ord. Prof Dr. Erich Frank bugün İTP olarak bildiğimiz hastalığı “esansiyel trombopeni” adı ile 1915’de tanımlamış, iliğin megakaryositlerden zengin olduğuna, ancak morfolojilerinin (granülleri azalmıştı, çevrelerinde öbeklenmiş fazla trombosit görülmüyordu), dolayısıyla (muhtemelen) işlevlerinin bozukluğuna dikkati çekmiş, bu değişiklikleri “megakaryotoxicosis” olarak adlandırmıştı.

Ertesi yıl (1916) o sırada Prag’da henüz son sınıf tıp öğrencisi olan Kaznelson aşırı kanayan 36 yaşındaki bir kadın hastada hocası Dr Schloffer’e  splenektomi yapılmasını önermiş ve İTP’de ilk kez uygulanan bu ameliyat başarı ile sonuçlanmıştır (1).  Kaznelson, hemolitik anemideki eritrositler gibi, trombositlerin dalakta lizise uğradıklarını düşünüyor, bu nedenle “dalak kökenli  trombolitik purpura” terimini kullanıyordu.

Prag yıllarında Prof. Reimann araştırmalarını besinsel anemiler, özellikle demir eksikliği konusunda (kendi deyimiyle “asideroz”) yoğunlaştırdı. Nomal kişilerin günlük diyetlerine 100 mg Fe++ eklendiğinde, bunun % 99’u dışarıya atılıyor, oysa anemili hastalar bu miktarın yaklaşık yarısını tutuyordu (2) . Demire yanıt veren hastalarda demir kullanımı artmıştı. Reimann ve ark. bir dizi çalışma ile besinsel demirin önemini, inorganik demirin tedavideki etkinliğini, ve iki değerli demirin üç değerliye göre çok daha etkin olduğunu ortaya koydular.

Ne dersiniz? Bence çok ilginç!.. Günümüzde, basit bir ilaç sayarak adeta gözü kapalı kullandığımız, ancak çoğu pratisyen ve uzman hekimin akıllı kullanımını iyi bilmediği, hastalarımızın ise dalak yiyerek ya da üzüm, dut pekmezleri içerek eksikliğini gidermeye çalıştığı şu demir, meğer ne aşamalardan geçmiş!.. Ayrıca yeni yeni ağızdan alınan üç değerli demir preparatlarını piyasaya sürmeye devam eden firmalarımıza ve bunları bilinçsizce reçeteleyen hekimlerimize de buradan “Günaydın!..” diyelim.

Prof. Reimann 1933 Üniversite Reformu sırasında ülkemize sığınan Alman bilim adamları arasında değildir. Nedenlerinin öyküsünü yakın dostu, sınıf arkadaşım, psikiyatri profesörü Dr. Günsel Koptagel İlal’den aktaralım. (3). “Nazi rejimi iktidara geldiğinde, Reimann, önceleri – benzer durumda olan başkalarının da düşündükleri gibi – kendisine bir şey olmaz sanmış. Ancak sonraları Yahudilik nedeniyle ailesinin birçok üyesinin, yakınlarının tutuklanmaları ve kendisinin de üniversiteden uzaklaştırılması üzerine işin ciddiyetini kavramış, ülkeden kaçmaya karar vermiş. Bu arada ailesi ve akrabaları konsantrasyon kamplarına gönderilmiş. Kaçışları düzenleyen bir dernek, nişanlısı ile birlikte kaçabilmeleri için gerekli hazırlıkları yapmış. Ne var ki, o sırada nişanlısının acilen akut apandisit ameliyatı olması gerekmiş. Bunu peritonit ve sepsis izlemiş. Bu yüzden kaçış kafilelerine katılamamışlar. Nişanlısı hiçbir zaman toparlanıp hastaneden çıkamamış. Son kafileye de yetişemeyen Reimann’ın ülkeden ayrılışı hiç de kolay olmamış. Çekoslovakya’da tutuklanmış. Hapishanede iken hemoroidini iyileştirdiği bir gardiyan kurtulmasına yardım etmiş. Sonunda Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye ulaşmayı başarmış (1940). İstanbul’a geldiğinde, Üniversite’de boş kadro olmadığı gibi, hekimlik yapabilmesi de mümkün değilmiş. Yanında getirdiği bir miktar paranın yardımı ile, Eminönü’nde  Ermeni bir tüccarla birlikte küçük bir dükkan açarak zahire ticareti ile geçinmeye çalışmış. 1944’de Türkiye Almanya’ya savaş ilan edince, düşman bir ulusun uyruğundan sayıldığından İstanbul’daki diğer Almanlarla birlikte göz altına alınarak Çorum’a gönderilmiş.”

Bundan sonrasını Maxwell Wintrobe’a anlattığı şekilde özetleyelim (4). “Çorum’da Memleket Hastanesinin dahiliye şefi ile dostluk kurarak, Prag’dan ayrıldığından beri ilk kez, hastalarla tekrar birlikte olma şansına kavuşur. Kısa sürede köylüler tarafından çok sevilir. Gördükleri karşısında ise şaşırıp kalır: Bölgede kadınları, çocukları, hatta erkekleri ilgilendiren salgınımsı ağır bir demir eksikliği söz konusudur. Reimann o yıllarda Batı ülkelerinde artık tarihe karışmış sayılan “kloroz” olguları ile  karşılaşır.”

Gözlemlediği ağır demir eksikliğini erken yaşta evlenme, çok sayıda doğum ve son derece düşük et tüketimi ile (Batı diyetinin % 10’undan bile az) açıklar. Bu olgular ona 1928’de Almanya, Würzburg’dan Schmidt’in deneylerini – fareleri kuşaklar boyu demirden fakir bir diyetle beslediği deneyleri – anımsatır. Bu çalışmada dördüncü kuşak farelerin çoğunluğu yaşama şansını yitirmiştir. Wintrobe’a göre tıp literatürü, kaşık tırnak (koilonychia) da içinde olmak üzere, ağır demir eksikliğinin klinik bulgularının son derece ayrıntılı tanımını Prof. Reimann’a borçludur (4).

Reimann’dan önce ülkemizde ağır demir eksikliğine, özellikle bunun toprak yeme (jeofaji) ile ilişkisine, ilk kez, Prof. Frank’ın kliniğinde iç hastalıkları ihtisası yaptıktan sonra uzman olarak Kastamonu’ya atanan Dr. Muin Memduh Tayanç eğilmiştir. Hematolojiye yakın ilgi duyan Tayanç 1942-1943 yıllarında Türkçe yayımladığı iki ayrı makalede karaciğer, dalak büyüklüğü ve gelişme geriliği ile birlikte giden hipokrom mikrositik anemili 1.5 ile 18 yaş arasında 15 olgu bildirmiştir (5). Dr. Tayanç “toprak yeme anemileri”ne ertesi yıl (1944) yayımladığı “Bioklinik Hematoloji” adlı kitabında da yer vermiştir (s. 125-126).

Savaş bittikten sonra İstanbul’a dönen Prof. Reimann yaşamının geri kalan kısmını ülkemizde geçirmeye karar verir. 1945’de İstanbul Üniversitesi’ne girerek Tıp Fakültesinde (Çapa) yeni kurulmuş olan ve daha önce Prof. Laqeur’ ün yönettiği Tecrübi Araştırma Enstitüsü’nün başına getirilmiştir (Bu enstitünün adı sonraları önce DETAM, ardından DETAE oldu).  Burada besinsel anemi çalışmalarını (demir eksikliğinde toprak yeme, pika’nın psikopatolojisi) sürdüren Prof. Reimann, daha sonra kan hastalıkları, özellikle anemilerdeki radyolojik kemik değişiklikleri üzerinde Türk meslektaşları ile birlikte çok sayıda araştırma yapmıştır. Kafatası kemiklerindeki anomalileri ilgilendiren yayınlarının sayısı kabarıktır (kafatası çatısı değişiklikleri, kafatası kemiklerinin bağlantıları, sella turcica, fırça kafatası, sulcus anemicus capitis).

Prof. Reimann 70. yaş gününde yeni Almanya tarafından devlet nişanı (Great Cross of the German Order of Merit) ile onurlandırılmış, İstanbul Üniversitesi’nden 1973 yılında öğretim üyelerine yaş  sınırı getiren yasa uyarınca emekli olmuştur. Son yıllarını Münih’de geçirmesine karşın Türkiye ve Türk meslektaşları ile ilişkisini sürdürmüştür. 1995’de 98 yaşında Münih’de vefat etmiştir.

Anı ve İzlenimlerim (Kişisel Kanbilim Tarihi)

Prof. Reimann ile yıllarca sürecek yakın dostluğumuz 3 cü Dahiliye Kliniğindeki asistanlığımın ilk yılında (1960), hocam Şeref İnceman ile çalışmaya başlamam ile birlikte kuruldu. Başında bulunduğu Tecrübi Araştırma Enstitüsü,  kliniğimize komşu Radyoloji Kliniğinin bodrum katında idi. Basık tavanlı, birkaç odadan oluşmuş enstitüye binanın dışındaki merdivenlerden inilerek girilirdi. Kapıyı aşar aşmaz burnunuza deney hayvanlarının kokusu gelirdi. Enstitünün kadrosu kalabalık değildi. Hematolojiye ilgi duyan, daha sonra sitogenetiğe yönelen, gene Prof. Frank’ın kliniğinde ihtisas yapmış bir iç hastalıkları uzmanı (şimdilerde emekliliğini sürdüren Prof. Dr. Gülten Erdoğan), yanılmıyorsam iki laborant, bir ya da iki hademe… Bir konuda çalışmak ve yayın yapmak için yer ve elemandan çok istek ve iradenin gerektiğini uzmanlık öğrenciliğimin başlangıcında Prof. Reimann ile mentorum (doğru yol göstericim) İnceman’dan öğrendiğimi belirtmeliyim.

image003

Enstitüye ilk kez, yayımlayacağımız bir hastanın (orak hücre-thalassemia’lı bir çocuk) (6)  fotoğrafını çektirtmek için gitmiştim. Demek o zamanlar Prof. Reimann’dan başka hasta fotoğrafı çeken yoktu Çapa’da. Enstitünün ortasında yer alan dar koridora hastayı aydınlatıcı spot lambalar yerleştirilmiş, uzun hazırlıklardan ve dalak alt kenarı işaretlendikten sonra fotoğraf çekilmişti.

O sıralarda Reimann İnceman ile birlikte çeşitli kan hastalıklarında kemik iliğindeki damar basıncını (mm su basıncı) ölçmeye çalışıyordu (7). Haftanın belirli bir günü bazen İnceman, bazen ben hastaya sternal ponksiyon yapıyor, iliğe girdikten sonra iğneye manometreye gidecek olan Reimann’ın hazırladığı düzeneği bağlıyorduk. Ölçümler uzun sürüyor, kimi kez başarısızlıkla sonlanıyordu. Aynı manometre sistemi ile başka bir gün de karaciğerciler portal hipertansiyon olguları üzerinde çalışıyor, ponksiyon yapılarak hastaların dalak ve karaciğer içi basınçları ölçülüyordu. Ne yapacaksınız, o zamanlar ne Doppler US, ne de MR anjiyografi vardı!..

Dikkatimi çeken Reimann’ın çok iyi fizik ve röntgenoloji bildiği idi. O sıralarda onun tıp okumadan önce fizik okuduğundan habersizdim tabii… İşte bu röntgen bilgisi ve merakı sayesindedir ki, araştırmalarını anemilerdeki kemik değişiklikleri üzerine yoğunlaştırmıştı. Ne var ki, bu araştırıcılık yeteneğine karşın, inceleyebileceği hastalara sahip değildi. Bu nedenle sık sık  kliniklere uğrar, bizlere yeni yatan hastaların tanılarını sorar, bir dedektif gibi üzerinde çalışacak olgu arardı. Birçok arkadaşımız uzmanlık tezlerini, bazı öğretim üyeleri (özellikle radyologlar)  doçentlik ve profesörlük tezlerini ya da yabancı dilde yayın sayılarının artmasını Prof. Reimann’a borçludur.

İnceman ile hemostaz ve pıtılaşma alanında çalıştığımdan Prof. Reimann ile sadece bir tek ortak yayınımız olmuştur (8). Belki yabancı dil bildiğimden, belki de çalışkan olduğumdan bana çok yakınlık göstermiştir. O yıllarda (1973) Alman ve İsviçre Hematoloji Derneklerine üye olmamı sağlayan Prof. Reimann’dır.

1970 yılında 13. Uluslararası Hematoloji Kongresi Münih’de yapıldı. Sözlü bildiri ile katıldığım ilk uluslararası kongredir. O yıllarda henüz  poster icat edilmemişti. Bütün bildiriler sözlü (10 dakika) yapılırdı. Doçentlik tezimi (9) sunduğum bu kongrede  Prof. Reimann’ın kongreyi düzenleyen Alman Hematoloji Derneği’ndeki girişimleri sonucu kayıt ücreti ödemediğim gibi, bir öğrenci yurdunda konaklamam da ücretsiz oldu. O yıllarda posterler gibi, ilaç firmalarının günümüzdeki sponsorluğu da söz konusu değildi.

Münih’de bir öğleden sonra beni Üniversitenin hematoloji kliniğine götürmüş, hemostaz ile uğraşan öğretim üyeleri ile tanıştırmıştı. Ardından Kaufhof’un (ünlü büyük mağaza zinciri) en üst katındaki kafeteryada tadı  damağımda kalan Almanya’nın en ünlü pastasını (Schwarzwälder Kirschtorte) ikram etmişti. Vişneli çikolatalı Karaormanlar pastası artık bizde de yapılıyor. Pasta düşkünlerine öneririm.

Bir anı daha… 1980 yılının başlarına kadar kemik iliği biyopsisine son derece seyrek başvururduk. Gerekirse nedeni açıklanamayan pansitopeniler ve primer miyelofibrozda. Hastalar için oldukça sıkıntılı bir girişimdi. Ameliyathanede ortopedi uzmanları tarafından narkoz altında açık biyopsi yapılırdı. Bayağı bir ameliyattı.  Ricam üzerine bir Almanya dönüşü Prof. Reimann ilk biyopsi iğnemizi getirdi. Ücretini de almadı. Ulm modeli kalın ve sağlam bir iğne idi. Tanju (Prof. Tanju Atamer) hastane morgunda ilk denemesini yaptıktan sonra kullanmaya başladı. Şimdiki, reçete yazılıp hastalara satın aldırılan tek kullanımlık iğnelerden değildi.  Yıllarca, kırılana dek hizmet verdi. Ardından varsıl bir hastamızın yardımı ile yeni bir Ulm iğnesi  getirtmiştik.

Yök yasasının yürürlüğe girdiği yılların başıydı. Son kez eski doçentlik sınav yönetmeliği ile – doçentlik tezi ve deneme dersi ile – sınava girilecekti. Çalışma arkadaşım  Deniz (Prof Deniz Sargın) bu ilk iğne ile tezini hazırladı (Lenfoma ve kanser vakalarının evrelendirilmesi ve tanısında kemik iliği iğne biyopsisinin önemi). Sınav kliniğimizde yapılıyordu. Jüri üyeleri konuyla çok yakından ilgilendiler, iğneyi görmek istediler! İğne jüri odasına getirtildi! Kimbilir, belki de ülkemizdeki ilk kemik iliği biyopsisi iğnesi Reimann’ın bize armağan ettiğidir.

Bilmiyorum. Prof. Reimann gömüldü mü? Yakıldı mı? Gene de “toprağı bol olsun!” diyerek THD kurucu üyelerinin bu bölümünü sonlandıralım.

Kaynakça
1. Kaznelson P. Verschwinden den haemorrhagischen Diathese bei einem Fallen von essentieller Thrombopenie (Frank) nach Milz Extirpation. Splenogene thrombolitische Purpura. Wien Klin Wochensch 1916; 29: 1451-54.
2.Reimann F. et al. Eisenbitanzversuche bei Gesunden und bei Anamischen 11. Untersuchungen über das Wesen der eisenempfindlichen Anamien (“Asiderosen”)  und der therapeutischen Wirkung des Eisens bei diesen Anamien. Z Klin Med 1936; 131: 1-5.
3. Koptagel İlal G: Kişisel görüşme ve yazışma.
4. Wintrobe M. M. Hematology, the Blossoming of a Science. A story of inspiration and Effort. 1985, Lea and Febiger, Philadelphia, p 184 –185.
5. Tayanç M M. Toprak yeme anemileri münasebeti ile. Türk Tıp Cem Mec. 1943¸16: 51-67.
6. İnceman Ş, Aksoy M, Uçar, S, Tangün Y. Orak hücre–thalassemia hastalığı gösteren bir Türk ailesi. Yeni Tıp Alemi 1961; 10: 369-374.
7. Reimann F, İnceman Ş. On the reaction of the vascular pressure in human bone marrow. Blut 1960; 6: 329-34.
personal loans online
8. Reimann F, Erdoğan G, Tangün Y: Ein Fall von sideroblastischer Anaemie mit besonderem Chromosomenbefund. Proc 10th Congr Europ Soc Haemat, Strasbourg 1965; Part II: 551-557, Karger, Basel/New York, 1967.

9. Tangün Y. Platelet aggregation and platelet factor 3 activity in myeloproliferative disorders. Thromb Diathes Haemorrh  1971; 25: 241-251.

Bu yazı Türk Kanbilim Tarihi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Prof Dr Friedrich Reimann için 1 cevap

  1. Prof. Dr. Mehmet SEREZ der ki:

    “Türk-Alman İlişkileri” konusunda uzun zamandan beri yaptığım çalışmalar sırasında, Prof. Dr. med. Friedrich Reimann ile ilgili bilgi arayışı içerisinde İnternette gezinirken, tesadüfen rastladığım sitenizde, Reimann hakkında çok geniş bir bilgi kaynağına rastlamış olmam nedeniyle, Türk Hematoloji Derneği’ne çok teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. 01.07.2013, Prof. Dr. Mehmet SEREZ

Yoruma kapalı.