Öğretici Tıp Kitabı Yazmanın Kolaylık ve Zorlukları (II)

Önceki yazımda (Öğretici Tıp Kitabı Yazmanın Kolaylık ve Zorlukları ‘I’), ders kitabı yazmanın daha çok kolaylıklarını anlattığımı fark etmişsinizdir. Bugün doğru dürüst öğretici bir tıp kitabı (textbook), kitapçık (booklet), kitap bölümü ya da derleme (review) yazmanın zorlukları üzerinde duracağım. Ne çapta olursa olsun, okurlarına eli yüzü düzgün, göreceli özgün bir yapıt sunabilmek için yazarın önce yeterli zamana sahip olması gerekir. Moda deyişle “bilim insanı” iseniz (günümüzde her klinikçi ya da cerrahı “bilim insanı” sayma yanlışlığı giderek yaygınlaşıyor); ufak tefek klinik araştırma yapmayı bir yana bırakalım, çalıştığınız hastanede çeşitli düzeylerde eğitime katılıyor, hasta bakıyorsanız, hele bir de muayenehaneniz varsa, yazarlık için size ancak gecelerinizin geç saatleri ile hafta sonlarınız kalır. Batıdaki yazar meslektaşlarımız yapıtlarını genellikle eşlerine ve çocuklarına ithaf ederler.  “Neden?” dersiniz. Çünkü yazma süreci boyunca onları ihmal etmek zorunda kalmışlardır. Demek ki, birinci zorluk zamansızlıktır.

Bilgisayar komutlarına (kes-yapıştır, kopyala) başvurmadan nasıl yazmalı?

Kaleme alacağınız konu, örnekse esansiyel trombositemi (ET), hangi düzeyde okuyucuya hitap edecektir? Öncelikle bunu bilmeniz gerekir. Tıp fakültesi öğrencilerine, uzman hekimlere, deneyimli kanbilimcilere ya da hasta ve yakınlarına sunacağınız ET bilgisinin düzeyleri farklı olmalıdır. Yalnız bilginin kapsamı, sınırları değil, belki anlatım biçimi de… Özellikle hasta ve yakınları için hazırlanan kitapçıklarda basit bir dil kullanılmalı, hekim jargonundan, yabancı dilde terimlerden mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Kusura bakmasınlar… THD’nin hazırladığı çoğu hasta el kitapçığı bu bağlamda bence eleştirilecek yönler içerir.

Yazmaya başlamadan önce, birden fazla yabancı kaynaktan (örn Williams, Hoffman, Wintrobe, UpToDate, vb) yararlanarak ET hakkında bilgi toplar, notlar alır, özetler çıkartırsınız. Son yılların dergilerindeki derlemelerden (favorilerimin başında N Engl J Med ve Blood gelir) hastalığın etiyopatogenezi ve tedavisine ilişkin yenilikleri öğrenirsiniz. Ayrıca ET ile ilgili herhangi bir makalenin giriş bölümü size çok değerli özet bilgiler sunar. Günümüzde bilgisunar (internet) işinizi fazlasıyla kolaylaştıracaktır.

Yazacağınız konuda kişisel deneyimleriniz, ilginç olgularınız, klinik ya da laboratuvar çalışmalarınız varsa, kısaca (birkaç tümce ile) onlardan da söz etmeyi unutmayınız. Böylece yazınız yabancı kaynakların derlemesi olmaktan çıkar, kişilik kazanır. Hele ülkemize ait teorik (örn talasemi taşıyıcılığının sıklığı) ve pratik (örn talasemide doğum öncesi tanının yapıldığı merkezler) bilgileri vermeyi asla unutmayınız. Daha önceki bir yazımda Türkçe ders kitaplarındaki bu tür eksikliklere talasemi üzerinden değinmiştim (bkz Kısa Yaz Tatiline Girerken).

Artık topladığınız bunca veriye dayanarak üslubunuza uygun biçimde yazma zamanı gelmiştir. Notlarınızı önünüze serecek ve bir toparlamaya gideceksiniz. Özlü yazınız!… Basit, anlaşılır tümceler kurunuz!…Çok uzun tümcelerden kaçınınız!… Görselliğe önem veriniz!… Sayfalarca paragrafsız kuru satırlar yerine (cahillik dönemimde – Kan Hastalıkları, 1974 – bu kusuru ben de işledim) okuyucunun öğrenmesini kolaylaştırıcı, resim, tablo, grafik, kutucuklar ya da algoritmler eklemeyi ihmal etmeyiniz. Günümüzde bu işler de teknik yönden kolaydır, ancak hazırlanmaları zaman ve özen ister…

IMAG0278

Yararlandığınız kaynaklardan uzun alıntılar yapabilirsiniz. Ama lütfen dürüst olunuz, kaynağı belirtiniz !… Genç arkadaşlarımın bazı derlemelerinde kaynakçalar çok uzun. Sayfalarca sürebiliyor. Acaba yazar bunların tümünü okudu mu? İnsanın içine kuşku düşüyor. Özellikle Türkçe ders kitaplarında çok sayıda kaynağa gerek olmadığı kanısındayım. “Yararlanılan Kaynaklar” ya da “Daha Fazla Okumak İsteyenler İçin” başlığı ile kısa bir kaynakça yeterli olabilir. Hatta kaynakça konmayabilir. Örnekse, THD’nin dilimize çevirttiği Harvard Tıp Fakültesi 2. Sınıf öğrencileri için yazılmış, “Kan Hastalıklarının Patofizyolojisi” kitabında olduğu gibi…(bkz Çeviri Tıp Kitapları Üzerine).

Bir sonraki aşamada sıra yazdıklarınızı pişirmeye gelir. Birkaç gün yazıyı unutmanın, rafa kaldırmanın büyük yararı vardır. Başka bir yazarın yazısını okurmuş gibi yeniden eleştirel açıdan yaklaştığınızda şaşırır kalırsınız; iyi anlaşılmayan bölümler, düzeltilecek tümce düşüklükleri, yanlış anlamda kullanılmış sözcükler, vb…  Aralıklarla bir iki yeniden okuma ve düzeltmeden sonra yazınız basıma hazır duruma gelmiştir. Ama ben bir kez de bir çalışma arkadaşınızın ya da sizden kıdemli bir meslektaşınızın, hatta vakti varsa, -genellikle yoktur- hocanızın görüşünü almanızı da öneririm. Sanırım, çoğunuz mentor niteliğinde bir hocadan yoksundur.

Editörün görevleri

Editör (yayımcı, naşir) hazırladığınız bir yazıyı, kitap bölümünü ya da kitabı, gerektiğinde düzeltmeler yaparak, yeniden düzenleyerek yayıma hazırlayan kişidir. Çok yazarlı tıp kitaplarında editörün ve varsa yardımcı editörlerin görevleri son derece önemlidir. Birkaç örnek vermek gerekirse; terimlerde birliği (eritrosit, kırmızı kan hücresi, kırmızı küre), yazımda birliği (laboratuar, laboratuvar), test adlarında birliği (Coombs testi, antiglobulin testi; aPTT, aPTZ), vb sağlarlar. Yabancı dilden yanlış çevrilmiş sözcükleri (forward’ın karşılığı ileri mi, direkt mi? Reverse için ters mi, yoksa karşıt mı seçilmeli?) düzeltirler. Aynı konuya kitabın değişik bölümlerinde tekrar yer verilmesini önler, gerekli göndermeleri (atıfları) yaparlar…

Kısaca editörün görevi hem önemli, hem de güçtür. Ülkemizde editörlük kavramı, özellikle tıp kitaplarında fazla ciddiye alınmaz. Zordur çünkü… Emek ister… Tanık olduğum sayısız örnekten yalnız birine değineceğim. Çapa’nın “İç Hastalıkları” (2007) kitabında hematolojiden sorumlu yardımcı editör daha önceki baskıda bulunan iki bölümü (talasemi ile aplastik anemi) koymayı unuttuğu gibi, önceki baskısına göre zenginleşmiş hematoloji atlasında değişen resim numaralarını da yeni baskının metinlerine yerleştirememiştir.

Ders kitabı yazmanın diğer zorlukları

Ders kitabı yazmanın can sıkıcı başka zorlukları da olur. Yayıncınız dürüst değil ise, yazar olarak emeğinizin sömürüldüğünü anlamakta gecikmezsiniz. Geçen yazımda Semptomdan Teşhise’ nin 10. baskıya ulaştığını belirtmiştim. Aslında kitabın yeniden basım (reprint) sayısı çok daha fazladır. Bilgisayar çağından önce, yayınevi sahibi size haber vermeden kitabı yeniden dizdirir ve düzeltmelerini sizden habersiz yapardı. Yanlışların fazlalığı suçun kanıtı olurdu. Bu nedenledir ki, Teşhiste Temel Bilgi (Propedötik)‘ in 4. baskısına (2007) katılmadım. Fotokopi çağında –o yıllarda yabancı kitaplar fotokopi ile çoğaltılıp satılırdı– bizleri aldatan yayıncıyı tongaya düşüren başka akıllı kişiler ortaya çıktı. Öğrencilerimizin ellerinde orijinalinden daha küçük boyutlarda Teşhiste Temel Bilgi (Propedötik)’ ler dolaşıyordu. Öte yandan günümüzün yayın dünyasında (tıp alanını bilmiyorum) yayıncıdan habersiz yapılan korsan baskılar geçerli…

Ders kitabı yazmanın yararları

Meslek yaşamımda iyi ders anlatmanın, Türkçe öğretici kitap yazmanın, yayın sayısını çoğaltma –”arzusunun” demiyorum- hırsının önünde gelmesi gerektiğini hep savunmuşumdur. Yazarlık pek para kazandırmaz. Alt tarafı elinize geçen (belki de hep bana böyle oldu!), maaşınıza ek sürpriz bir harçlık niteliğindedir. Ancak sizde uyandırdığı manevi hazlar tarifsizdir.

Yazarken çok şey öğrenirsiniz. Ele aldığınız konuyu en iyi bilenlerden birisinizdir artık. Bu durum muayenehane hekimliğinde yazarı “tanısı zor konan hastalıklar” uzmanı yapabilir. Bilgi hazineniz alabildiğine genişler. Derste “yan ağrıları”nı anlatan hoca epidemik plörodini’den söz ederken Bornholm hastalığı’nın Dr Bornholm tarafından tanımlandığını söyler. Oysa siz Bornholm’un Baltık Denizinde Danimarka’ya ait bir ada olduğunu bilirsiniz.

Duygusal doyum hiçbir zaman para ile ölçülemez. Kitabınız aranır. Tükendiğinde öğrencilerden, Anadolu’da çalışan hekimlerden sorular gelmeye başlar. Yeni baskı ne zaman çıkacaktır? Şimdi öğretim üyesi olmuş eski öğrencilerinizle karşılaştığınızda,  vizitelerde hocaları ile aralarında geçmiş kitabınıza ilişkin anıları dinlersiniz. Belki yazdıklarınız birkaç genç tıp öğrencisi ya da asistanı etkilemiş, böylece hematolojiye yönlenmelerine vesile olmuşsunuzdur. Dünyalar sizin olur…

Not. Gelecek yazımda çeviri tıp kitapları konusunu ele almak istiyorum.

YT 24.05.2013

765qwerty765
Bu yazı Dinozorun Penceresi kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.